29 Şubat 2016 Pazartesi

Bölüm I: BEN VE ANILAR

        Net olarak hatırladığım zaman dilimi 1987 ve sonrası, öncesini pek hatırlamam, zaten öncesi benim küçüklüğüm, flu olduğu için, pek kayda değer şeyler değil. 1987-2016 arası bir zaman dilimi, 28-29 sene. Bazıları için çok uzun bir zaman, bazıları için sadece ömüründen bir parça...

GEÇMİŞTEN KESİTLER

Seksen sonrası ve doksanlı yıllar başları; çocukluğum İstanbul'un güzel semtlerinden birinde geçti. İyi bir semt olmasına rağmen o zamanlarda sıkça elektrik kesintileri olurdu. Ve şimdi tahammül edemediğimiz uzunluklarda! Evlerde gaz lambalarımız vardı. Ve bazı evlerde kalorifer devir daim yapamadığı için japon sobaları, kaç kişi biliyor yada hatırlıyor acaba japon sobalarını! Benzin istasyonlarında gaz pompaları vardı (Lpg değil) :). Gazsız kalmamak için, sık sık küçük bidonlarla gaz alırdık. Büyük yedek piller evden hiç eksik olmazdı. Çünkü kocaman radyolarımız vardı, kısa dalga, AM, FM, frekansı tutturmak için milim milim çevirirdik frekans ayarını. Bolca mum olurdu evlerde ve keyifli olurdu elektrik kesintileri, şimdiki gibi sudan çıkmış balık gibi apışıp kalmazdı kimse!. Çekirdekler, çeşit çeşit kuruyemişler eşliğinde bolca sohbet edilirdi.
     
         Şimdi bunlar aklıma geldikçe, sanki 100 yıl öncesinden bahsediyor yada bir kurtuluş savaşı gazisinin anılarını dinliyormuşum gibi geliyor. Oysa o kadar yakın bir zaman, anılar o kadar taze ki!. TRT 1/2 vardı ve siyah beyaz bir televizyonumuz, gerçi renkli televizyon vardı ama henüz bizde yoktu. O yaşta ilgimizi geçen Voltran vardı, bide He-man. Gece yayın yoktu, ama o zamanlar bile Uğur DÜNDAR vardı ve Mehmet Ali BİRAND. En saygınlardı, en güvenilir. Bu konuda eğer bir düşünce değiştiyse şimdilerde, değişmemeli çünkü onlar hep vardı. Saat 21:15 de Adile NAŞİT çıkardı. Saat kollarını açtı çocuklar, hadi uykuya diye. Pazar günleri Barış MANÇO vardı, 7den 77 ye.
         Dostluk, arkadaşlık, komşuluk, esnaflık, çocukluk! vardı. Vicdan vardı, merhamet, yardımlaşma, insan vardı!, insani duygular! Biz çocuklar için sokaklarda doyasıya oyun vardı, komşu teyze için alışverişe gitmek vardı (bahşiş vardı) :), yolda gördüğün muhtaç bir insana/hayvana üzülmek vardı ve tabii yardım etmek, küçük şeylere sevinmek vardı, insanlara güven vardı!.
     
         Maddiyat çok fazla ön planda değildi ama maneviyat çok fazlaydı. Mahallede bütün çocuklar birbirini tanır, bir çoğu birbirinin evine giderdi, güven vardı!. Apartmantları dolaşır, kapı önüne bırakılmış eski kitap/dergileri alır, sokakta minicik tezgah kurar satardık, mahallenin bütün çocukları kasabın , manavın, bakkalın çırağıydı, her yere koşardık, koşardık. Apartmanda yabancı bir kimse görülse gören illaki kim görse sorardı; buyurun kime geldiniz diye. İnsanlar birbirine selam verir, hal hatır sorardı.
   
         Manavlar meyveleri kese kağıdına koyardı. Çilekler hep kırmızı kırmızı yapardı kese kağıdını, biri çilek taşıdığında anlardın. Mahallenin enginarcısı vardı, yazın enginar kışın tatlı kabağı satardı. Çok enginar sapı yemişimdir küçükken, limonlu limonlu, bu yazıyı okuyan varsa enginar sapı yiyenler varmı acaba merak ediyorum?
   
         Babası asgari ücrete çalışanların bile annelerinin kollarında şıngır şıngır bilezikler vardı!.. Lüks yoktu, şimdiki gibi teknoloji yoktu, bilgisayar, cep telefonu yoktu, internet yoktu, kredi ve kredi kartının ne olduğunu bilen sayısı neredeyse hiç yoktu. Ama huzur ve mutluluk vardı. Aklıma gelmişken manuel pos cihazlarını hatırlayan kaç kişi var acaba, fatura kesildikten sonra kredi kartı yuvasına konur, fatura üzerine yatırılır, manuel kol trak trak üzerinden geçirilir, kart bilgileri faturanın üzerine çıkardı. Müşteri imzalar ay sonunda kart çekilen faturalar toplanır bankaya teslim edilirdi vs. vs... .

 Yazmak istediğim ana konulara girmeden kendi yaşanmışlıklarımı bir kaç bölüm halinde yazmaya devam edeceğim. Bu günlük bu kadar sevgilerle...

Başlarken

Neden yazıyorum?


        Yazmak aslında pek sevdiğim bir eylem değil. Belki yazım kötü olduğu içindir, Aram hiç iyi olmadı. Şimdi neden yazıyorum? Belki klavye ile yazmak daha kolay geldiği için yada beynimi kemiren düşünceleri bir şekilde paylaşmak istediğim içindir. Paylaşmak derken, yazdıklarımı birilerinin okuyacağından da emin değilim. Gerçi bu pek umurumda da değil. Sadece yazmak istiyorum. Bu kendim için de olabilir. Düşündüklerimi, aklımdan geçenleri, belki seneler sonra kendim ile paylaşmak, hatırlamak istiyorum. Çünkü unuttuğumuz çok şey var. Çok çabuk unutuyoruz! Çok çabuk tüketiyoruz! Ve bir süredir içimde bir dürtü var. Bana yaz... yaz... yaz... aklındakileri yaz, belki de senin ilacın budur diyor. Başlıyorum...